Süt çocukluğu dönemi olarak adlandırdığımız, sütle beslenmenin egemen olduğu hayatın ilk bir yaşı, yaşamın en stresli dönemlerinden biridir. Anne karnında, korunaklı bir yaşamdan dış dünyaya açılan ve çeşitli risklerle karşı karşıya kalan insan yavrusu bu dönemde yaşamının en yoğun değişim sürecinden geçmektedir. Anne karnında kendi mide-barsak sistemi yerine, anne kanından beslenirken, artık kendi mide-barsak sistemini kullanarak ağızdan beslenecektir.

Bu nedenle süt çocukluğu dönemi, tüm organ sistemlerinin olgunlaşmayı hedeflediği inanılmaz gelişim ve değişimleri içermektedir. Mide-barsak sisteminde de, birinci yaşa kadar süren, sürekli bir değişim, gelişim ve olgunlaşma süreci yaşanmaktadır. Bu sürekli devinime uygun bir beslenmenin sağlanması ve sürdürülmesi, o anda ve gelecekte, sağlıklı bir yaşam için vazgeçilmez bir durumdur. Yaşam tarzının tümden alt-üst olduğu bu süreçte, anne sütü ile beslenme streslerin azaltılabilmesinde çok önemlidir. Bugün tüm dünyanın kabul ettiği gibi, yaşamın ilk 4-6 ayında, yeterli olduğu sürece, sadece anne sütü ile beslenme esastır ve bebek beslenmesinde altın standarttır.

Anne sütü ile beslenen, büyümesi ve beyin gelişimi olağan bir bebekte herşeye rağmen çeşitli mide-barsak sorunları gelişebilmektedir. Olgunlaşma sancıları çeken bu sistemde, yaşam konforunu olumsuz etkileyen çeşitli tablolar oluşabilmektedir. İlk 6 aylık süreçte süt çocuklarında en sık gözlenen sorunlar:

  • kolik olarak adlandırılan karın ağrıları
  • hava yutma
  • reflü olarak adlandırılan mamaların ağıza gelmesi, kusma
  • kabızlık
  • anne sütünün yeterli sindirilememesidir.

Bu sorunlar birbirlerinden bağımsız olabildikleri gibi, sebep sonuç ilişkileri içinde birarada da bulunabilirler. Hava yutma, reflü veya anne sütünün yeterli sindirilememesi kolik (karın ağrıları) nedeni olabilirken, tüm bu sorunlar inek sütü allerjisi zemininde gelişebilirler.

İnfantil Kolik

Sağlıklı büyüyen bebeklerin geçici mide-barsak sorunudur. Çeşitli ülkelerden verilere göre, sıklığı %10-60 arasında, ortalama %30 dolayındadır. Bu tablonun bugün de kabul ettiğimiz tanımlaması, 1954 yılında Wessel tarafından "Üçler Kuralı" olarak yapılmıştır. Üç hafta üç ay arasında, en az 3 haftadır süren, haftada en az üç kez olan ve en az üç saat süren sürekli, "ateşe düşmüş gibi" ağlama nöbetleridir. Buna bir diğer 3. unsuru da, öğleden sonra, saat 3'den sonra şeklinde ekleyebiliriz. Sağlıklı büyüyen ve gelişen bir bebeğe sahip ailede huzuru, konforu tümden yok eden, acilen doktora gitme gereksinimi doğuran bu rahatsızlığı açıklamaya yönelik çeşitli teoriler üretilmiştir. Bunların içinde en önemlisi ve üzerinde en çok çalışılanı psikolojik teorilerdir. Sorunlu, yetersiz veya stresli anne-bebek ilişkisi uzun yıllardır kabul görmüş bir nedendir. İlk bebeklerde ve ileri yaşta doğum yapan anne bebeklerinde sıklığın fazla olması da bu düşünceyi desteklemektedir. Düşük doğum kilolularda ve sigara içen annelerin bebeklerinde de görülme sıklığı fazladır. İkinci sırada gastrointestinal teoriler gelmektedir. Bazı çalışmalar, infantil kolikli çocuklarda barsaktan, özellikle alerjik gıdaların-inek sütü gibi, emiliminde artış olduğunu göstermektedir. Diğer sorumlu tutulan durumlar; barsakların hızlı çalışması, toklukta safra kesenin yeterli kasılmaması ve barsağa yeteri kadar safranın ulaşmaması ve beslenme tekniğinde hatalara bağlı aşırı hava yutulmasıdır. Havanın yutulması ve ağızdan çıkarılamaması, barsaklara geçmesi karında gerginlikle birlikte aşırı huzursuzluk oluşturabilmektedir. Kusmanın tabloya eklendiği durumlarda reflü olasılığı düşünülmelidir. Günümüzde üzerinde durulan diğer bir neden anne sütünün yeterli sindirilememesidir. Önce barsaklarda sindirilmeden kalın barsağa ulaşan anne sütü şekeri bakteriler tarafından fermente edilmekte laktik asit, hidrojen ve metan gazına dönüşmektedir. Sonuçta bebeğin poposunu yakarak pişik oluşturan asit bir dışkı (kaka) ve gaz oluşmakta ve bebekte huzursuzluk gelişmektedir. Asit dışkı, sağlıklı bir büyüme ve beyin gelişimi gösteren bebekte hızlı, gürültülü, ekşi kokulu bir kaka yapmaya neden olmaktadır. Bu esnada makat ağzında çatlaklar ve hatta kanlı dışkılama bile oluşabilmektedir. Bu durumda ailenin ve bebeğin huzuru için, bir süre, araya laktozsuz bir mama eklenebilir. İnfantil kolikle ilgili diğer önemli teori grubu alerjik olanlardır. İnek sütü allerjisi yaşamın ilk yılında %2.5 sıklıkta, anne sütü ile beslenenlerde %1.4 ve kutu mamalarla beslenenlerde %1.5 oranında bildirilirken, infantil kolikli bebeklerde bu oran %25'e ulaşmaktadır. Anne sütü ile beslenenlerde annenin diyetindeki süt ve süt ürünleri nedeni ile inek sütü proteinleri anne sütüne geçebilmekte ve çocukta allerjik tablo oluşturarak yaşam konforunu bozmaktadır.

Tüm aileyi hırpalayan infantil kolik tablosunun tedavisinde öncelikle bebeğin yeterli beslenip beslenmediği sorgulanmalı, infeksiyon, üşüme gibi nedenler araştırılmalıdır. Bebeğin beslenme tekniği gözlenmeli, aşırı hava yutması pozisyonel önerilerle engellenmelidir. Bundan sonraki en önemli aşama annenin ve ailenin bu olayın geçici olduğuna inandırılmasıdır. İnfantil koliğe etkili ispatlanmış bir ilaç yoktur. Bazı ilaçlar (flaviastaz, metsil gibi), çeşitli bitkisel çaylar bu amaçla kullanılmış, ancak etkinlikleri gösterilememiştir. İnek sütü allerjisinden şüphelenildiğinde total IgE düzeyi ve spesifik IgE bakılarak anne diyetinden en az 14 gün süre ile inek sütü çıkarılmalıdır. Bu testler sonucu klinik düzelme sağlanırsa anneye inek sütü içermeyen diyet ve kalsiyum desteği önerilerek beslenme sürdürülmelidir. Anne sütünün olmadığı durumlarda özel antiallerjik hazır mamalar kullanılmalıdır. Bütün kutu mamalar (SMA, Nutrilon, Preptamil, Aptamil, Similac gibi) gerçekte, özel teknolojiler kullanılarak anne sütüne benzetilmiş inek sütleridir. Bu nedenle inek sütü allerjisi saptandığında, yine özel tekniklerle allerjik özellikleri azaltılmış kutu mamalar (ülkemizdeki tek ürün: Pregomin AS) kullanılmalıdır. İnfantil kolik tablosu, yaşamın 6. haftasında pik yaparken, bebeklerin yarısında 2. ayın sonunda, büyük bir kısmında ise 3-4. ayın sonunda kaybolur.

Mideden Yemek Borusuna Reflü (Geri Kaçış)

Tüm yaşlarda, özellikle yemek sonrası dönemde, doğal olarak görülen bu durum süt çocuklarında mide-barsak sisteminin yeterli olgunlukta olmaması nedeni ile daha belirgindir. Reflülü çocukların %20'sinde neden mide ile yemek borusu arasındaki büzüğün yetersizliğidir. Bebeklerde midenin yatık pozisyonda olması, çevre dokuların yeterli gelişmemesi diğer hazırlayıcı nedenlerdir. Bu bebekler sık ve kolayca kusarlar. Kilo alamama veya yitirme ve diğer sistemlere ait rahatsızlıklar (yineleyen akciğer infeksiyonları, bronşiolit, orta kulak infeksiyonları, demir eksikliği anemisi gibi) gelişmedikçe hastalık kabul edilmez. Hastalık oluşturan reflüler 300 çocukta bir görülür. İnek sütü allerjisi de reflülü, sık kusan, kilo alamayan bebeklerde %30'a varan oranlarda etken olabilir. Mideden yemek borusuna reflü yaşamın ilk iki yılında, özellikle 4. ve 9. aylar dolayında belirginleşen geçici bir sorundur ve bebekte kilo yetersizliği, diğer organlara ait sorunlar oluşturmadıkça inceleme gerektirmemektedir. Bu koşullar altına can sıkıcı bu sorun aşağıda sıralanan önlemlerle azaltılabilir veya engellenebilir. Önlemler üç ana başlıkta toplanmaktadır :

  1. Beslenmeden sonra bebeğin öne doğru eğik pozisyonunda 30ºlik bir açıda yatırılması
  2. Koyulaştırılmış mamalar (Anne sütünün olmadığı veya karışık beslenme durumunda çeşitli firmaların AR takılı mamaları kullanılabilir).
  3. Az ve sık, sık besleme

Ticari kutu mamaların koyulaştırılmasında sıklıkla keçi boynuzu unu, pirinç veya patates nişastası kullanılmaktadır. Mamanın koyulaştırılması, ayrıca hava yutulmasını da azalmaktadır. Reflü yakınmaları gerileyen, huzursuzluğu düzelen ve ağlamayan bebekte enerji kazanımı da sağlanmaktadır. Bu şekilde az ve sık sık beslenen bebeklerde anneleri için aşırı beslemeye yönelik bir tuzak oluşmaktadır. Bu noktada annelerin dikkatli olması gereklidir. Çünkü aşırı beslenme de yeniden reflüyü başlatabilir; uyarabilir. Ayrıca bebek, aşırı miktarda meyve suları alıyorsa, bunların da reflüye neden olacağı bilinmelidir.

Reflüler bebeklerin %90'ında 1.5-2 yaş dolayında tamamen geriler ve süt çocukluğu döneminin bitimi ile bu sıkıntılı durum sorun olmaktan çıkar.

Kabızlık

Günlük kaka yapma sayısında azalma ile birlikte, aslında, kuru ve sert dışkılama olarak tanımlanmaktadır. Normalde, sağlıklı bebeklerin 0-4 ay arasında dışkılama sayısı günde 1-7 kez, 4 aydan sonra günde 2 kez ve bir yaştan sonra ise günde bir kezdir . Anne sütü ile beslenen bebekler, her koşulda, inek sütü veya kutu mama ile beslenenlerden daha fazla ve daha yumuşak kıvamda dışkılarlar. Anne sütü ile beslenen bebeklerde, 1-15 günde bir, ancak normal kıvamda (krema benzeri) dışkılama doğaldır ve kabızlık kabul edilmemelidir. Buna göre anne sütü ile beslenen ve sağlıklı büyüyen bebeklerde, önemli bir hastalık olmaksızın kabızlık görülmez . Ancak anne sütünden kutu mamaya veya inek sütüne geçiş dönemlerinde kabızlık görülebilir. Kutu mama ile beslenenlerde kabızlık sıklığı %16 dolayında bildirilmektedir. Özel tekniklere karşın mamaların tam anne sütüne benzetilememesi yoğun hazırlanması, ishale yönelik kutu mamaların uzun süre kullanılması ve yetersiz beslenme kabızlığa neden olabilir. Altı aydan küçük ve sağlıklı büyüyen bebeklerde, normal kıvamda dışkılamadan önce 10 dakikayı aşan bir süre zorlanma ve ağlama nöbetlerinin görülmesi kabızlık olarak değerlendirilmemelidir. Bu bebeğin büyümesi ile gerileyen geçici bir durumdur.

Süt çocuğunda kutu mama veya inek sütü beslenme esnasında kakanın sertleşmesi, yeterli emilemeyen yağlara bağlıdır. Bu kötü emilimli yağlar barsakta kalsiyumla bağlanır ve kakada beyaz renkli, sert kalsiyum sabunları oluşur. Piyasada kabızlığa yönelik özel kutu mamalar vardır (Conformil, Omnea, Novalac AC gibi). Böyle bir mamaya rağmen kabızlığın devamı halinde, meyve suları ve püreleri kullanılabilir. Bu meyveler: şeftali, kuru erik, taze erik, armut ve elmadır. Lif içeriği yüksek sebze çorba ve püreleri de kabızlığın önlenmesinde yardımcıdır.

Yukarıda sıralanan tüm mide-barsak sorunları, özünde bebeklerin gelişim sancılarından, streslerinden kaynaklanmaktadır. Bu anlamda ailelerin inandırılması, bilinçlendirilmesi çok önemlidir. Bebekler fiziksel ve beyince sağlıklı geliştikleri sürece tüm bu sorunlar zaman içinde kaybolacaktır. Ancak inek sütü alerjisi süt çocuklarının her türlü sıkıntılı durumunda hatırlanmalıdır.

Daha sağlıklı, zeki ve becerikli nesiller yetiştirmek için, anne ve bebeğe doğru zamanda, doğru yöntemlerle yardımcı olunmalıdır. Her ne olursa olsun anne sütünün bebek beslenmesinde altın standart olduğunu unutulmamalıdır. Anne sütünün kesilmesini gerektiren çok çok az bir neden vardır. Yukarda sıralanan sorunların hiçbiri anne sütünün kesilmesini gerektirmemektedir. Annelerimiz sağlıklı geleceğimiz için sonuna kadar sütlerine sahip çıkmalıdırlar.

Doç. Dr. Sema AYDOĞDU
Ege Tıp Fakültesi Pediatri Ana Bilim Dalı Gastroenteroloji Bilim Dalı

  Konuyla ilgili daha fazla bilgi için forum alanımıza danışabilirsiniz.  

 

1 1 1 1 1 1 1 1 1 1 Beğeni 0.00 (0 Oy)